27 Aralık 2012 Perşembe

Yarın, ucundan azcık Televizyondayım

Canım arkadaşım Müge yarın öğlen 12:30'da Star TV Soframız programında olacak.
Nasıl güzel bir yılbaşı menüsü var izlemeniz gerek, sofrası gözlerinize bayram yaptıracak.
Biz de Efe ve Sinem ile o güzel sofrada yerimizi aldık, çekim bittikten sonra afiyetle Müge'nin yaptığı yemekleri yedik.
Programın son 5 dakikası biz de görünüyoruz, hatta son 2 yada 3 dakikası da olabilir :)
Yemekbahane'yi yani Müge'yi TV'de uzuuun uzun izlemek için sabırsızlanıyorum!

23 Aralık 2012 Pazar

Yılbaşı kurabiyesi / Un kurabiyesi tarifi

Ben unlu mamüller yapma konusunda başarılı değilim. aslında yemek konusunda pek başarılı değilim. Allahtan ailimizde bir kişi, bir kurabiyeyi güzel yapıyor da biz de İnstagram'da yemek fotosu paylaşabiliyoruz :p
Eşim un kurabiyesinde bir markadır.
Sağolsun bu hafta 'çam ağacı' kurabiye kalıbı ile hünerini konuşturdu ve ortaya bu görüntü çıktı.


Çok lezzetli bu un kurabiyelerinden siz de yapmak isterseniz tarifi şöyle:

Malzemeler:
250 gr oda sıcaklığında teremyağ
1 kahve fincanı sıvı yağ
3,5 yemek kaşığı pudra şekeri
4 yemek kaşığı buğday nişastası
1 paket vanilya
4 su bardağı un (Unu en son ve azar azar ekleyin yoğururken)


Tüm malzemeyi yoğurun, istediğiniz şekli verin ve 150 derece fırında altları pembeleşinceye kadar (yaklaşık 45-55 dk) pişirin.
Pişen kurabiyelerinizin üstüne pudra şekeri serpebilirsiniz.

Afiyet olsun.

19 Aralık 2012 Çarşamba

İzmir özlemi

Ne kadar güzel bir şehir...
Bu fotoğrafları bir kaç ay önce Çeşme'de çekmiştim, özledim...



17 Aralık 2012 Pazartesi

Okul nasıl gidiyor?

Bu sene İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi'nde Sosyoloji eğitimine başladım.
Çok ilgi duyduğum bir alandı, bebekle hareket şansım kısıtlı olduğu için ve ne öğrensem kar diye düşündüğümden 2. kez Üniversite okumaya karar verdim.
Aynı bölüm Anadolu Üniversitesinde'de vardı ama İstanbul Ün. diploması daha cazip geldi.

Kazın ayağı hiç de öyle değilmiş.
Ne kızgınım okula, ne de herhangi bir beklentim var. Sadece kişisel gelişim için var hayatımda, bu yüzden olumsuzluklar beni sarsmıyor.
Yine de can sıkıyor, eksikleri bol, tercihini bu okuldan yana kullanacak arkadaşlara doğru gitmeyen hususları söyleyeyim:


  • Size basılı hiç bir kitap, döküman vs. vermiyorlar
  • Notları sadece okulun kendi resmi sayfasına yüklenen dökümanlardan elde edebiliyorsunuz
  • Ders notları zamanında sisteme yüklenmiyor
  • Vizeler internet üzerinden/online, ilk günden sistem çöktü, sınava giremedik; mazeret sınavı yaptılar 5 gün sonra

Olumlu yönleri de şöyle:
  • Öğrenci işlerinde çalışan memurların tavrı poztif
  • Facebook'ta bölümün sayfası var, bilgilendirme ve yönlendirmeler başarılı

Bildiğim kadarıyla Anadolu Üniversitesi'nin kitapları açıklayıcı ve net. Ben hiç incelemedim ama memnun olan arkadaşlarım var.

Sınavsız İkinci Üniversite düşünüyorsanız 2012 itibariyle İstanbul Üniversitesi'nin bu konuda doğru adres olduğunu söyleyemeyeceğim.
Haklarını da yemek istemem, belki uzun uğraşlar sonucu bu konuma bile ancak gelmişlerdir.

Umarım önümüzdeki sene daha oturmuş ve profesyonel bir yapı ile karşılaşırız. 

16 Aralık 2012 Pazar

Günler geçiyor

Taşınalı 9 gün oldu, ilk 4 gün doğal gaz yoktu. Isınmak ve banyo yapmak yok, temel ihtiyaçlarını gidersin insan gerisi boş. Olmayınca ne de kıymetli.
Eşyalarımız eski evden gelme, sadece bir iki parça yeni aldık, bir de perdeler uymadı; acele etmeden, içime sinen bir şeyler bulup yaptıracağım.
Süper sessiz bir ortamdayız, bayılırım emekli hayatına.
Dışarı çıkınca yolda tek tük insan görüyoruz, köpekler yarenlik ediyor yürüyüşlerimize. 10 sene sonra buraları da dolacak malesef.
Komşularımızdan ses yok, bir kapı çalıp hoşgeldiniz derler sanmıştım. Yine ilk adımı atmak bana düşecek, kek yapıp kapılarını çalacağım önümüzdeki günler.
Evi satın aldığımız kişiye senetsiz sepetsiz kaporo vermenin ceremesini çekiyoruz. Alacağımız var ve şu an telefonlarımıza çıkmıyor. Bu bize ders oldu, tapuya gidene kadar çok iyi insanlardık biz; tapudan ve para ödemesini yaptıktan sonra telefonlarına çıkılmayacak kişiler olduk. Bir daha sözlü anlaşma ile iş yapmayacağız.
Kayınvalideme dönüşüyorum, sürekli aklımda evi nasıl temiz tutsam düşünceleri, çamaşır asmalar, tezgah silmeler. Ne güzel pasaklı bir insandım ben halbuki, kafam rahattı.
Efe daha geç kalkıyor artık sabahları, oh be dünya varmış!
Cuma günü evimizin yakınındaki Postaneye gidip, orada çalışan memurla tanıştım. Emekliliğe yakın bir amca. Burası küçük bir yer, herkes gibi o da yardımsever biriydi, tanıştuığımıza memnun oldum.
Yılbaşı kartlarımı yazdım, haftaiçi benim ufaklıkla beraber gidip postalayacağım. Belki bisikletle gideriz.

Postaneye güzel kartlar gelmiş, ben çok sevdim her çeşidini. Zarfsız, sadece yeni yıl kutlaması yazarsanız gönderi ücreti 50 Kuruş. Anne-baba, kardeş, eş-dosta postalamak için çok güzel bir zaman.
Kart yazmayı, postalamayı, almayı ne kadar çok seviyorum!
Bir de blogum var gönderdiğim ve bana gelen kartları paylaştığım, görmek ister misiniz? http://postakarti.tumblr.com

5 Aralık 2012 Çarşamba

15 aylık bebeğim neler yapar oldu?


  • 10.2 kg.
  • 2 haftadır yürüyor
  • 25 kelimeyi anlamlı olarak kullanıyor (anne, baba, mama, dede, gel, al, attı, atta , su/ f, köpek/ ha ha, kedi/ pis, giy/ gi, koy/ go, gol/ goo, araba/ vıııı, Nunu, bitti, çiş, alo, gitti, cıs, cici, ı ıh/ yasak şeyleri gösterirken, eee e/ uyuyan birine diyor yada kendi uykuya giderlen)
  • Talimatları anlıyor ve genelde yerine getiriyor. Dokunmaması gereken şeyleri biliyor ve şansını zorlamıyor :)
  • Evde veya gittiğimiz yerde ortalıktan bir şey kaldırmıyoruz, 'bunlar cıs, dokunma' komutundan sonrası rahat
  • Yemek yemeyi sevmiyor
  • Kahvaltıyı bulamaç olarak yiyor, ayrı ayrı vermeyi her deneyişim hüsran :(
  • Simit, ekmek, muz, nar, devam sütü, pekmezli bitki çayı, elma, ayran severek yiyip içtikleri
  • Brokkoli çorbasını, köfteyi, bulgur pilavını ve mercimek çorbasını oyunla vs zar zor yediriyorum
  • Çubuğa delikli silindir takmak, kutuya şekiller atmak, resimli bebek kitaplarına bakmak ve hava üfleyip top fırlatan oyuncak fili en çok vakit geçirdikleri
  • Bensiz durmuyor hiçbir odada, ama onu birine bırakıp gidebiliyorum beni aramıyor özellikle; yeterki odada yanlız kalmasın
  • Dışarı çıkmayı ve banyo yapmayı çok seviyor
  • Akşam 19:30'da yatıp sabah 7'de kalkıyor. Gece hiç uyanmıyor, biberonla gece beslenmesini 2 ay önce bıraktık; 2 aydır durum böyle
  • Yatağa bırakıyoruz ve kendi kendine uyuyor
  • Sabah ağlayarak uyanıyor, doğduğundan beri böyle
  • Gündüz 2 kere toplam 1.5 yada 2 saat uyuyor
  • 16 tane dişi var
  • 3 haftadır burnu akıyor ve hasta, bronşit olmuştu antibiyotik kullanmıştık ama hala geçmedi :(
  • Lazımlığa oturttum ama ağlayarak kalktı hemen
  • Geçen ay 5 kuruş yuttu, ertesi gün çıkarttı :)

3 Aralık 2012 Pazartesi

Ortalardayokumçünkü

6 yıllık evliliğimde bu hafta 3. Kez taşınacağız. Anadolu Yakası'nın bir ucundan, diğerine yerleşmeye devam ediyoruz. Bakalım bu evde 3 yıldan fazla oturmayı başarabilecek miyiz?

Boya rengi, nakliye işleri, temizlik organizasyonu, doğalgaz açtırma vs. Derken günler birbirini kovaladı. Anlayacağınız bu aralar gezdiğim sergilerdeki nesneler kombilerden, dolaplardan oluşuyor, galeri isimlerine İkea, Koçtaş diyebiliriz.

Efe'nin odası için mavi, yatak odası için lila renk seçtik, bir oda sarı olacak, salon Roma sarısı diye bejimsi bir renk. Hep kesekağıdı, kum beji tonlarını kullanmıştık. Mavi ve lila kısmında çuvallayabiliriz, umarım ortaya korkunç bir renk çıkmaz.
Eğer ortaya çıkan görüntüler gözüme hoş görünürse paylaşırım blogumda da.


Bir de ben Cep Aynası adlı blogu yakın markaja aldım, dekorasyon  blogları içinde gönlümde üst sıralarda!

2 Aralık 2012 Pazar

Yeni yıl kartpostal etkinliği

Benim pek kıymetli blogdaşım Banu, namı-ı diğer Biraz Şöyle Biraz Böyle'den bayıldığım bir etkinlik haberi geldi. Yeni yılda dileyen blogger'ler birbirine yeni yıl kutlaması maksadıyla kart gönderebilecek.
Postcrossingciyiz ezelden ekolünden geldiğim için tabiki etkinliğe ilk katılan kişi oldum bile!

Daha detaylı bilgi için sizi ilgili bloga bağlıyorum, lütfen ayrılmayın tııııııkkkkk.


20 Kasım 2012 Salı

İstanbul Hatırası / Şehir Tiyatroları

Oyunu Tarık Şerbetçioğlu yazmış ve yönetmiş. Bir önce Şehir Tiyatroları'nda izlediğim Aziz Nesin text'i, Tarık Şerbetçioğlu yönetimindeki 'Toros Canavarı'nın sahneleşini izlemek ne kadar tatsız geldiyse; İstanbul Hatırası'nın özellikle 2. yarısı bir o kadar keyifliydi. He ama bu demek değilki harika, fevkalade vs. :)

Farklı kültür ve milliyetten 2 aşığın hüzünlü hikayesini bize bir meddah anlatıyor. Dekor hoştu, danslar; şarkılar özellikle ortayaş üstü kesimi mutlu edecektir.
Benim için en can alıcı kısmı ise başrol oyuncularından Binnur Şerbetçioğlu'nun canlı söylediği 'Sarı Gelin' şarkısıydı. Eve gelip en az 20 şarkıcıdan araştırdım o kadar güzel söyleyen var mı diye yok, sırf SARI GELİN'i dinlemek için bile olsa seyredin oyunu derim.
Bu arada Kıraç'ından, Cem Adrian'ına kadar Sarı Gelin'ini söylemeyen kalmamış.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Bebek için örülebilecek giysiler

Elimden gelse çocuğuma bütün kış sadece el örgüsü giydirebilirim.
Efe ilk doğduğunda özellikle aile büyükerimizden bol bol el örgüsü hırkalar, bereler, yelekler gelmişti. Hemen hepsini tepe tepe kullandık. Bu kış da ben heves edip bir iki parça amatörce bir şeyler ördüm.
Şimdiii gelelim neler var elimizde örgüden paylaşmaya.

Bu beyaz hırka/ceket kayınvalidemin teyzesinden, yaptığı işi düzgün yapmak diye buna denir herhalde.
Atkı-bere ikilisi ise  1 top yün ile 2 akşamıma mal oldu.

Mavi yelek bebeğin annesinden. Yaptığı işi yamuk yumuk yapmak diye de buna diyebiliriz, ilk eserlerimden ama belirteyim.

Bu rengarenk kazak ise dışavurumcu annenin iç dünyasını yansıtıyor. Kollar çabuk bitsin diye 'eeeh yeter' deyip, erkenden kestiğim doğrudur.

Şık bere kayınvalidemden, 1 gecede bitirdi, sana helal olsun annecim! :)

Mavi, kapşonlu hırka; manevi annem Nunu'dan. 

Ayıcık şeklindeki bere favorim, bu da Nunu'nun eseri. Tığ işi.

Parmak kuklalar Beyhan Teyzem'den. Bir 'Muhteşem Yüzyıl' izleme gecesinde yapıldı. Efe bunlara bayılıyor, kendi parmağına takıp, beni bu hayvancıkları öpmeye zorluyor :)


16 Kasım 2012 Cuma

Frankenweenie / FİLM - TIM BURTON

Tim Burton ne yapsam zevkle seyrederim. Ha sonradan hatırlamam, başkasına tavsiye etmem ama onun rahatsız edici tarzını ve seçtiği konuları ilgi çekici bulurum.
Biz çocuklu bir çift olduğumuzdan beri, Efe'ye bakacak birileri olup da, dışarı çıktığımız akşamları sinemayla değerlendirmeyi yeğ tutuyoruz.
Baktık 3 boyutlu bir Tim Burton filmi var, neymiş görelim dedik ki salonda 4 kişi bu filmi tercih etmişiz. 30'lu yaşlardaki biz koca kazıklar haricinde salondaki diğer iki kişiden biri 8, diğeri ise 11 yaşındaydı.
Anne-babaları 'Evim Sensin' izlemeye gidip, çocukları film arasında göz-kulak olmamız üzre bize emanet ettiler. Korkan olursa yanımıza geleceğine söz verip başladık filmi izlemeye.


Nasıl bir çocuk filmi temasıdır bu diye düşünmedim değil. Bir canlı ölüyor, sonra onu enterasan yöntemlerle hortlatmaya çalışıyorlar, bunu minnak beyinlere izletmek ne kadar mantıklı bilemedim. (7 yaş sınırı vardı)
Neyse diğer 2 çocuk korkmamıştı ama 8 yaşında olan alt yazıları takip edemediği için konuyu da tam anlamamıştı zaten.
:) İşte böyle geçen sinema maceramızı neticelendiriyorum.
Bu karanlııık ve tuhaf DISNEY filmi, son sahnelerdeki Hollywood klişeleri olmasa daha özgün bir yapıt olarak kendini konumlandırabilirdi türevlerinin yanında.

Keyifli bir film, henüz izlemeyenlere tavsiye ederim.
IMDB puanı: 7.6

8 Kasım 2012 Perşembe

Altın Çocuklar Sergisi / PERA MÜZESİ


Haftabaşı Pera Müzesi'nin davetlisi bloggerlar olarak İmge ve diğer blogger arkadaşlarım ile beraber etkileyici bir sergi gezdik: '16.-19. yüzyıl Avrupası'ndan portreler ALTIN ÇOCUKLAR'. Çok hüzünlü hikayesi vardı gördüğüm eserlerin. Koleksiyonerler Yannick Vu ve Ben Jakober'in 9 yaşındaki kızları yıllaar önce vefat edince çocuk portreleri toplamaya başlarlar... Acılarını dindirmeye çalışmanın, kızlarının anısını yaşatmanın bir yolu olduğunu düşünmüşler sanırım.

Kim bu altın çocuklar? Aslında belli bir zümreye aitler, kimileri aristokrat, kimileri de burjuva Avrupalı ailelerin çocukları. İçlerinde ileride devlet yönetececek olanlar var, bundandır ki 16 ve 18. yy'daki çocuklara ait bu portrelerin çoğunun yüzünde bir olgunluk ve ciddiyet var. 
Bu resimde gördüğünüz çocuklar erkek ama kız kıyafetiyle poz vermişler, öyle bir adet varmış o zamanlar
Aslında koleksiyonun ilk parçası 'Kirazlı Kız/Girl With Cherries' imiş, bu hüzünlü kızcağız yanlız kalmasın diye seri oluşturmaya başlamış Yannick Vu ve Ben Jakober.
Kirazlı Kız- Joan Mestre i Bosch / 1826-1893
Bir de size popüler bilgi, trink! Sergide Muhteşem Yüzyıl'ın Mihrimah'ına ait bir portre de var. Evet evet Sultan Süleyman'ın kızı :) İşte bakın gerçekte görüntüsü böyle imiş:
Soldaki resim Mihrimah Sultan, sağdaki resim son Osmanlı şehzadelerinden Abdurrahim Efendi
Toplamda 150 kadar tablo biriktirmiş halen yaşayan  yaşlı çift, ancak Pera Müzesi'nde 57 tanesi sergilenmekte.
6 Ocak 2013'e kadar sergiyi gezebilirsiniz.

Pera Müzesi'nde daha önce gezdiğim ve blogda yazdığım sergiler de şöyle imiş, hepsini çok sevmiştim:




PERA MÜZESİ
Meşrutiyet Caddesi No.65 
34443 Tepebaşı - Beyoğlu - İstanbul
Tel. + 90 212 334 99 00 


Ziyaret SaatleriSalı - Cumartesi  10.00 - 19.00
Pazar                 12.00 - 18.00
Müze Pazartesi günleri kapalıdır.


Giriş Ücretleri
Tam: 10 TL
İndirimli: 5 TL (12 yaş üstü öğrenciler, öğretim görevlileri, 60 yaş ve üstü)

Grup: 7 TL (10 kişi ve üstü)
Ücretsiz: Pera Müzesi Dostları, Genç Çarşamba (öğrenciler), engelliler ve her engelliye refakat eden bir kişi, 12 yaş ve altı çocuklar, ICOM kart sahipleri ve basın mensupları.

7 Kasım 2012 Çarşamba

10 Kasım yaklaşırken yapılan büyük hata

Merhabalar herkese, bir takım möhöm işler peşindeyiz ailecek, o yüzden bloga uğramaz oldum ancaaakkk bu sabah gördüğüm haber üzerine iki kelam etmek istedim.

Şimdi ben dün Taksim'e doğru gidiyordum akşam üstü, Beşiktaş iskelesinin karşısında; yani Beşiktaş meydanında 'Atatürk maskeleri' dağıttığını gördüm gençlerin. 10 Kasım, saat 09:05'te bu maskelerle insanların Dolmabahçe'ye gelmelerini istiyorlardı. Benim gözlerim doldu, hatta bunu yazarken bile halim duygusal. Bir vefa borcu olduğunu düşünüyorum Mustafa Kemal Atatürk'ü anmanın. Kaç kişi fazla toplanırsa, vatanseverliğim, ülkeme olan inancım daha da artacak bunu biliyorum ve merakla bekliyorum ne olacak 10 Kasım'da, hangi TV kanalları ne kadar süre bu gösteriyi yayınlayacak? derken...
Şu haberi gördüm: http://gundem.milliyet.com.tr/10-kasim-da-anitkabir-saat-10-a-kadar-kapali/gundem/gundemdetay/07.11.2012/1623188/default.htm

Bahane olduğu belli gerekçelerle Anıtkabir, 10 Kasım günü sabah saat 10'a kadar kapalı olacakmış. Aklınız alıyor mu? Ben inanamıyorum ve yazıklar olsun diyorum. Göz göre göre bir milletin beraber yaşayacağı milli duyguları zayıflatmak isteyenlere, geçmişine sırt dönenlere, koskoca Kurtuluş Savaşı'nı başlatmış, yönetmiş insana vicdan borcunu ödemediği gibi başkalarının bu hakkını engelleyenlere...

31 Ekim 2012 Çarşamba

Amasra'ya gittik-geldik / Bölüm 2

Amasra'ya gideceğimizi duyan arkadaşlarımız mutlaka ve mutlaka 'Amasra Salatası' yememizi salık verdi. Tazecik ve bol yeşillikli, pancar turşulu, ekşili, sirkeli, havuçlu salata gerçekten çok lezzetliydi.


Bu da sebzeli ve hafif Amasra Pidesi

Bol bol balık yedik tabi ama artık nasıl bir açlıkla sofraya oturduysak foto çekememişim bile!

Ve klasik köylü pazarı. Amasra'da Salı ve Cuma günleri 'GALLA PAZARI' kuruluyormuş, gitmeli. Galla Pazarı, 'kadınlar pazarı' demekmiş.



Meşhur köprünün yakınında bir pansiyonun manzarasına gel, naapsın balkonu burada asacak tabi.











Ve dönüş yolu, bir sonraki istikamet SAFRANBOLU ileri!

30 Ekim 2012 Salı

Amasra'ya gittik-geldik / Bölüm 1

Biz her bayram İzmir'e gideriz aile ile bayramlaşmak için, hiç şaşmaz. Bu sefer bayramlaşılacak ahali evde olmadığı için kendimize bir tatil planı yapalım dedik, Amsterdam, Brüj falan derken kendimizi Amasra'da bir aparttan 5 kişilik yer ayırtırken bulduk.
Kuzenim, onun eşi, teyzem, Engin ve bebemiz Doğukan Efe ile beraber pek keyifli 3 gün geçirdik. 

Başlıyoruz Amasra'yı hepberaber gezmeye: (çok pis gaza getiririm, yanımda olsanız gerçekten geziyor gibi hissedebilirdiniz bile)

İlk olarak Amasra'nın girişinde bulunan ve MS 41 yılında yapılan 'Kuşkayası Yol Anıtı'na uğruyoruz. Evet, 'sadece 41' yılında yapılmış, nasıl tarihi zenginliği olan bir ülkede yaşıyoruz değil mi?
Anıta çıkış merdivenlerle, malesef pek sağlam değiller


Bu da benim bebek anıtım
Odamıza yerleşiyoruz, gayet temiz bir yer ve biz 5 kişi (artı 1 bebek) aynı evde kalacağız, pek heyecanlı. Kahvaltımızı kendimiz hazırlıyoruz, ne iyi ediyoruz, balkon şahane!


Hemen dışarı çıkıyoruz ki, etrafta ne var ne yok keşfedelim. Kırmızılı bir çift bilmeden benim fotoğrafıma renk katıyor.


Vee tekne gezisi favorimizdir eğer turist isek, hemen atlıyoruz motora, hayran hayran bakıyoruz Amasra'ya denizden. Hele 'köprü', ah! bak bak doyamadım.






Arkası yarın olsun olur mu? Takipte kalın :)

27 Ekim 2012 Cumartesi

Bu senenin en sevdiğim şarkısı


Geçen sene Efe'ye hamileyken evde ve işyerinde durmadan Gotye/ Somebody that i used to know dinlemiştim. Hala da bıkmam, ne zaman çalsa kulak kesilirim.


Bu sene de her türlü versiyonuyla Lykke Li/ I follow rivers bağımlılığım oldu. Hazır havalar soğumuşken klibiyle gelsin internet sayfalarımıza kıymetli blogseverler, hepimiz gençliğimizde az da olsa kaçanı kovalamadık mı he? :))

24 Ekim 2012 Çarşamba

Bayram kartları

Çok sevgili bir dostum şöyle demişti: (Hahaha hep lafa böyle girmek istemişimdir) Biz posta kartı gönderip, alarak hiç tanımadığımız insanlarla birbirimizi mutlu ediyoruz, farklı ülkelerden uzak ve kısacık arkadaşlıklar kuruyoruz. Bazıları da hiç tanımadıkları insanlarla savaşıyor, savaşmak zorunda kalıyor... Daha üstüne br şey demiyeyim, isteyen 2. dakika üzerine düşünebilir :)


Hatasonu ev işleri birikmiş haldeydi, Cumartesi günümün yarısını işlenerek geçirdikten sonra dışarı çıkmam gerekti ve yorgun halimle baktığım posta kutusu o an bana resmen pozitif enerji yükledi. Bir nevi Reyhan Karaca'nın uzaylıları gördüğünde hislenmesi gibi...
Beni bu işlere bulaştıran arkadaşım Sinem; kartsever blogdaşım Nurşen Ablam ve Polonya'dan 17 yaşında bir genç kız'ın gönderdiği kartpostllar işte bunlar:

Sinem'den bayram tebrik kartı, bu yolların-evlerin aramızada özel bir anlamı var :)

Leylak Dalı'ndan, hemi de zarfı 'Antalya Film Festivali'  ilk gün damgalı

Polonya'dan geldi, ne iyi etti! Arkasında 2 tane süper sticker var.
Herkeslere iyi bayramlar

22 Ekim 2012 Pazartesi

Monet'in Bahçesi / Sakıp Sabancı Müzesi

Öncelikle Sabancı Müzesi'nin getirdiği hemen hemen tüm koleksiyonları ve sergileri çok beğendiğimi söyleyeyim. Bir tek Dali sergisi beni pek tatmin etmemişti.
Beğenerek gezdiğim diğer SSM sergileri için üzerlerine tıklayabilirsiniz:

Biz Monet'i 3 blogger gezdik. Sanat Notları ve İmgeleme ile sergi gezmek pek keyiflidir.


Monet'in Bahçesi sergisini gezmeden önce, müze girişinin hemen sağında bulunan ve Monet'in hayatını anlatan filmi izlemenizi öneririm. O zaman eserler daha anlamlı olacaktır.
Çünkü Claude Monet bahçesine tutkun bir adam, yıllarını, tüm parasını, emeğini çekinmeden koskocaman bir bahçeye harcamış. Sergi'nin adı da getirilen eserlerle çok uyumlu. Çoğunlukla nilüfer ve salkım resmi göreceksiniz. İnsan figüründen çok çiçekler var temada, ancak ressamın gözleri bozuk olduğu için de formlar alışık olduğumuzdan farklı.
Bu noktada devreye İZM'ler giriyor. Emperesyonizm. Bu kısımlara girmeyeceğim...

Malesef fotoğraf çekmek yasaktı. ama Google bedava! :) İşte sergi kapsamındaki resimlerden bir kaç tanesi.



Mutlaka gezin, 6 Ocak 2013'e kadar vaktiniz var.

Pazartesi günleri müze kapalı.

Sabancı Müzesi giriş ücreti ne kadar? derseniz: (Ekim 2012 itibariyle)

Tam Bilet : 12 TL
Grup Bileti (en az 10 kişi) : 8 TL
İndirimli Bilet : 4 TL (öğrenciler, öğretmenler)
Çarşamba günleri ücretsizdir.

Ücretsiz Giriş
14 yaş ve altı çocuklar
Engelliler ve bir refakatçi
60 yaş üzeri ziyaretçiler
Sabancı Üniversitesi akademik ve idari personeli
ICOM Kart sahipleri
Basın mensupları